Akibet Hayr’mı
Akibet Hayr’mı
Anadolu haber sitemizin değerli okuyucuları geçen hafta ‘’silah bırakma bir tuzak mı’’ başlıklı yazım vardı bakalım bir hafta içindeki gelişmelerde neler oldu.
Ben tekrar belirmeliyim ki asla silah bırakmaya karşı değil bizzat taraftarım ancak temkinli yaklaşmanın, tereddütlerimizi de dile getirmenin vatansever herkesin görevi sayıp dikkate alması taraftarıyım.
Terör örgütünün silah bırakma kararının üzerinden daha bir hafta geçmiş tiki Tunceli’de işte bu dedirtecek örgütün provokasyonu gerçekleşti, Tunceli’de terör örgütünün sözde iki liderinin öldürülmesinin anma programı düzenlenmek istedi, Türk devletinin onurlu şahsiyetli valisi tarafından reddedilişi Ankara’da doğru karşılanmadı ve izin vermesi istendi.
Yiğit vali Bülent TEKBIYIKOĞLU izin talimatını reddetmesiyle istifaya zorlanan yol açıldı ve görevden alındı.
Bu nedir sizce? Bence bu gelecek zamanlarda yaşayacağımız olayların bir provası, bundan sonra neler izleme şansı doğdu biliyor musunuz? Sahte şeyh saitten, seyit rızaya, eli kanlı bütün hainlerin günü geldikçe anma programlarının yapılacağına hazır olun demekti. Buna sahtekâr Fetö dahil olur mu? demokratik meclis çalışmalarının sonucunda tanık olacağımız çıkarılacak kanun maddelerinde yaşayarak tanık olacağız.
Şimdi terör örgütünün silah bırakma bildirisinin metinlerindeki satır aralarına dönersek bir kesim tarafından. Lozan açısından Türkler ve Kürtler açısından bir perspektif farklılığı olduğu söylemleri ortaya atılmaya başladı
"Türkiye açısından, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunun alındığı anlaşma olarak görülmekle birlikte Kürtler açısından da birlikte yaşadıkları toprakların parçalanması ve hakların hukuklarının reddedilmesinin başlangıç tarihi. Kürtlerin yaşadığı topraklar esas olarak üç ülke arasında paylaşıldı." Görüşü ile olmayan bir devletin topraklarının bölündüğü gibi bir saçma iddia ortaya atılıyor.
"Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik bir itiraz anlamına gelmediğini” Kürtlerin olan hakkı savunuculuk gibi gösteriliyor.
Aldatmanın baş satırlarının arasına "Çünkü zaten başka yerlerde de açıkladılar, toprak temelli bir siyasi mücadele yürütmüyorlar. Her ülkede de esas olarak o ülkelerin demokratikleştirilmesi ve Kürtlerin hakkının hukukunun tanınması için bir mücadele veriyorlar." Diyerek sanki hedef Türkiye değil de ulusal bir mücadele gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Neden 1924 anayasasından bahsediliyor? Bazı uzmanlarsa atfın 1921 anayasasında tanımlanan haklara referans verdiği görüşünde.
Cengiz Çandar, "bazı Kürt çevrelerinin 1924 anayasasını, 1921 anayasasını inkâr ederek, Türkiye'de anayasal düzlem üzerinde Kürt inkarına gitmenin hukuki miladı olarak algıladığını" söylüyor, aslında bunu söyleyen CIA, MOSSAD gibi istihbarat örgütleri ve Candar gibi onlara hizmet eden içimizdeki yılanlar.
Metindeki ifade için, "Eğer Kürt sorunun çözümü isteniyorsa 1921 anayasasının esas alınmasına gönderme gibi" yorumunda bulunuyor.
"Zaten Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Yeni bir anayasaya ihtiyacında Kürt sorununun nihai çözümünden yana olan herkes 1924 değil, 1921'e gönderme yapılması eğiliminde" diye ekliyor.
Metinde1924 anayasasının Kürtler açısından birçok özgürlüğün kaybı anlamına geldiği başta DEM Parti milletvekilleri tarafından sık sık gündeme getiriliyor.
1921 anayasasında tanınan Kürtçe yayın, eğitim ve yerel yönetime dair haklar ve vaatler 1924 anayasasıyla tamamen ortadan kalkmıştı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, TBMM'de düzenlenen 23 Nisan Özel Oturumunda yaptığı konuşmada, “Tarihsel inkâr, temel referanslarını ülkenin tüm farklılıklarını yok sayan 1924 Anayasası'ndan almaktadır" demişti.
Uzmanlar şartsız silah bırakma açıklamasının tarihi açıdan bir dönüm noktası olduğu konusunda hemfikir görünüyor da siz burada şartsızlık ilkesine benzer bir şey görüyormusunuz.
Peki bu adım aslında olmayan Kürt meselesinin çözümü açısından ne anlama geliyor? "PKK'nin silah bırakmasıyla birlikte PKK silah bırakmış oldu, Kürt meselesi çözülmez " diyorlar hem silah bırakmanın tamamına erdirilebilmesi hem de Kürt meselesinin "siyasi ve hukuki bir mesele olarak kodlanabilmesi" için yapılması gereken düzenlemeler varmış, hani şartsız silah bırakma denilmişti.
Öcalan'ın İmralı'da koşullarının düzenlenmesiyle birlikte, İnfaz Kanunu'nda yapılacak düzenlemelerle PKK hükümlülerinin ceza indirim yoluyla salıverilmesi, yurtdışından dönmek isteyenlere imkân verilmesi, kayyumların görevlerine geri dönmesi gibi düzenlemelerin beklendiğini belirtiyorlar. Buda mı şartsızlık?
Bakın konu nereye bağlanıyor, adımları izleyecek "esas büyük meselelerin anayasa tartışmasını gerektireceği" görülüyor.
"Vatandaşlığın düzenlenmesi, Kürtçe eğitim olacaksa ona dair düzenlemeler gibi konular, onlar anayasa tartışmalarının konusu olacaktır." bu durumda, "Kürt meselesi artık PKK'den bağımsızlaşmış bir mesele olarak siyasetin ve hukukun konusu haline geleceği" düşünülüyor.
"Şiddet ortamının olmadığı bir ülkede gündem nasıl olur, hangi dinamikler harekete geçer, çoğumuzun hiç hazırlıklı beyinlerimiz yok" diyebilecek kadar aptalca bir yorum yapan CİA cı Cengiz Çandar Türk milletinin 4500 yıllık bir devlet tecrübesine sahip olduğundan habersiz görünüyor. Kendisini Yüce bir tarihe sahip olan Türk milletinin tarihine yancı gibi koymak isteyen Mithat Sancar da "her tarihi dönemeç sonrasında yeni bir dönemin başlayacağını" vurgulayarak "elbette yeni dönemin de çeşitli ihtiyaçları, çeşitli zorlukları ve farklı boyutları olacaktır" diyor ve ekliyor: "Ama unutmayalım, önümüzde barış gibi çok önemli bir hedef var ve bu hedefe varmak için de yapıcı ve sorumlu bir yaklaşım sergilemek, herkes için bir görev olarak duruyor."
Şimdi düşünüyorumda yıllarca yabancı istihbarat teşkilatlarının kucağında gezmiş onlarla beslenmiş onlara hizmet etmiş, Kürtleri temsil edemez dediğimiz eli kanlı katiller bu gün karşımıza çıkıp hala şanlı tarihimizde çıbana çevirecek sivilceler arıyor, farkındamısınız biliyor musunuz istesekte istemesekte bunun etkisi oluyor, şimdi düşünürsek şartsız kelimesinin anlamını ya bunlar bilmiyor ya biz.
Değerli okuyucularımıza selam ve saygılarımla.
Vahit DABAK
0 Yorum