Doyumsuzlar
Doyumsuzlar
Farkında mıyız bilmem ama saf ve temiz geldiğimiz Dünya’dan heybemizi artısıyla eksisiyle dolu olarak gönderecekler. Kimimizin bitmemiş işi varken, kimimiz hayallerine koşarken, kimimiz de mutlu bir hayat sürerken vakit tamam diyecekler.
Belki yaşama doymadan, belki yeterince sevmeden, belki de hiç görmeden veda edeceğiz yarınlara, umutlara.
Birçoğumuz aldığı nefesin kıymetini bilmeden, sınavını henüz vermeden, kalbine ak dolmadan eyvallah diyecek.
Kimileri gözleri açık gidecek kendini sorguya çekmeden. Kimileri yaptığı kötülüğe, yediği kul hakkına, vefasızlığına, insan olmaktan uzaklaşmasına kılıf ararken binecekler son trene.
Birilerinin gözü doymadan, birileri kendilerini cellat sanarak, birileri de yığdıklarına hasret kalarak göç edecekler.
Diyoruz ya, et ve kemikten yaratıldık, topraktan geldik toprağa gideceğiz. Emanete yüklediklerimiz ya! Sevabıyla, günahıyla, çektiklerimizle, çektirdiklerimizle, yaptıklarımızla, yapmadıklarımızla, şükür ettiklerimizle ya da doymadıklarımızla.
Hani kul hakkı demiştik ya, bakın söz yerini nasıl bulacak. Adamdaki arsızlığa bak, hak edenin hakkını elinden almak sana mı düştü, işi ehlinden alıp referans getirene sunmak senin haddine mi? İnsanların hakkını, nasibini, rızkını sen mi elinden alacaksın bu ne cüret. Sen, ben kimim nereden geldim nereye gidiyorum diyerek düşündün mü hiç. Herkes kendini saf ve temiz görürmüş, sen istediğin kadar böyle zannet, sen yükleyeceğini ağzınla itiraf ediyorsun zaten. Bence git önce kul hakkını ben nasıl gasp ettim diyerek kendini sorguya çek, nereden geldiğini, kim olduğunu unutmadan kendini padişah yerine koymadan.
Bazen düşünüyoruz, uzaklara dalıp geri gitmek istiyoruz geride bıraktığımız değerlere, gençliğe, sokaklara, mahalleye, çocukluk arkadaşlarımıza, kuzinede ısınan suya, yanan ateşe, kurutulan çamaşıra, fırınında pişirilen yemeğe, mangala aktarılan kömürüne. Bunlar bizim saf kalan yüreğimizin mutluluk kaynağıydı.
Sonra ne mi oldu? Dağıldık, kimimiz yalana dolana, kimimiz doğruya doğru olana koştu. Kötüye, kine, nefrete, kul hakkını yemeye koşanlar farkına varmadan boğuldukça boğuldu. Kendilerini adam zannettiler. Oysa adamlığın makamla, parayla, arabayla, yatla, katla, elbiseyle olmayacağını onlarda çok iyi biliyordu, tek sıkıntı hayalini bile kuramayacakları bir saltanat Dünyasında kendilerini büyüleyen prens zannettiler, oysa ne saltanatlar bu kafayla yıkılmıştı farkında değiller.
Saf ve temiz kalmayı başaranlar ise, yolda, sokakta, mahallede verdikleri ya da aldıkları bir selamı Dua bildiler, Dua aldılar, Dua gönderdiler.
Eklemek istediğimiz başka ne olabilir ki, “Sağlam duvar yıkılmaz” diyoruz.
Mutlu kalın, Duayla kalın.
Mehmet DUMAN
0 Yorum